Friday, March 16, 2012

Sihirli bir duygu

     Tanımadığım bir sokağa oturup, müzik dinleyip, tanımadığım insanları izleyip, onlardan etkilenip, o şehirden ilham alarak yazı yazmayı hep çok sevmişimdir.
     Çünkü bence her şehrin ayrı bir duygusu vardır.Farklı hikayeleri, farklı tarihleri, farklı iklimleri, farklı hisler verir o şehirlere, o şehirlerde yaşayan insanlara. Ve bence seyahat etmek yeni binalar görüp yeni yerler keşfetmenin yanında yeni duygular keşfetmektir. Sizi bilmem ama benim için ikincisi her zaman daha ağır basmıştır. Çünkü ben her seyahatimi biraz da içsel bir seyahate dönüştürürüm, hatta sırf bu amaçla bile seyahat edebilirim. Bu yüzden her seyahatimde yazarım, her zaman çantamda bir defter ve kalem taşırım.
     Sanırım bunu sevdiğim için, bana yeni duygular keşfettirecek insanları da hayatıma çekiyorum. Cumartesi günü Davide ile Napoli'yi keşfederken bir zamanlar tiyatro ile ilgilendiğimden bahsettim. O da tiyatro ile ilgileniyormuş, hatta her Pazar bir tiyatro çalışmasına gidiyormuş. Ne olduğunu anlayamadan birilerini aradı, birşeyler konuştu ve biz kendimizi Pazar günü tiyatro sınıfında bulduk. Önce hep beraber 20 kişilik bir salonda, bir saatlik bir oyun izlemeye gittik. "Küçük Prens"ten etkilenerek yazılmış bu italyanca oyundan birşey anlamadım haliyle, oyuncuların jestlerini, mimiklerini ve oyunculuk yeteneklerini izledim. Etkilendim çünkü dilini anlamadığım bu oyunda oyuncular bana her duyguyu hissettirebildi. Bu çok güzel ve biraz da üsperticiydi.
     Oyundan sonra ekip provaya gidecekti, biz gitmek istemedik çünkü provanın akışını bozmak istemedik.
     Her şey İtalyanca giderken birinin durup olayı bize İngilizce anlatması gerekecekti. Ama hem Davide hem de eğitmen çok ısrar edince iyi bir gidelim olmadı çıkarız dedik. Ve sanırım hayatımda yaptığım en harika şeydi oraya gitmek.
     Çalışmanın olduğu yer bir kütüphaneydi ve her yer kitap kokuyordu. Eğitmen tek kelime İngilizce bilmeyen, 28 yaşında, çok güzel, Fransa’da Peter Brooke ile çalışmış işini bilen bir kadındı. Davide’ye tercüme ettirdiği ilk şey “Bana güvensinler ve sorgulamasınlar.” oldu. Bizden oyundan sonra üç kelime seçmemizi istedi. Ve sonra o muazzam, nasıl geçtiğini anlamadığımız 2 saat başladı.
     Yakalamaç benzeri bir oyunla başladık. Biri denizanası oldu, dokunduğu paralize oldu. Bir başkası doktor oldu, denizanasının felç ettiklerini öperek iyileştirdi. Sonra bir doktor daha eklendi ve bu doktor hafifçe tokatlayarak iyileştirdi. Sonra hırsız polis benzeri bir oyun oynadık, biri katil oldu ve diğerlerini öldürdü. Kimin katil olduğunu anlayan eğitmene söyledi eğer tahmin doğruysa iyiler kazandı, yanlışsa o da öldü. İlk elde katil kazandı, ikinci elde katil (Hazal) kaybetti. Eğitmen Hazal’ı bir sandalyeye çıkardı ve her şey başladı. Sandalyeler şehir oldu, Hazal o şehrin insanı, bizler de şehrin mimarları. Arka fonda mükemmel bir Ludovico Einaudi albümü çalarken biz mümkün olduğunca sessiz, mümkün olduğunca görünmez olarak Hazal için yeni yollar inşa ettik sandalyelerle. Sonra biri daha çıktı sandalyeye. Bu sefer iş biraz daha değişti ve eğitmen bize “Bazen aşk şehirde dolaşır, b,ze rastlar. Bazen biz aşkı ararız. Şimdi siz aşkı arayın.” dedi. Sandalye üstündeki insanlara zamanla yenileri eklendi. Amaç o şehirde karşılaşmak ve “sihirli bir duygu” bulmaktı. O sihirli duygu içinse yapmamız gereken sandalye üzerinde yürümekten çok içsel bir yolculuk yapmaktı. Karşılaştığımız her insanın gözünde kendimizi ve o duyguyu aradık.
    Eğitmen bize kendimizi sorgulattı. “Kendi  yolunuzda ilerlerken biri karşınıza çıkıyor. Ya onu terk ediyorsunuz ya da yola onunda beraber devam ediyorsunuz. Ama ikincisinde yol daha güzel olsa da senin yolun olmuyor, sizi yolunuz oluyor.”
     Birçok kişi için bir yolu başkasıyla paylaşmak önemli olabilir, hatta bu bir hedef olabilir. Ama ben sanırım hayatımdaki her insanın yolumun üstündeki bir durak olmasını istiyorum. Ben kendi yolumda giderken zaman zaman uğrayabileyim o duraklara ama kimse benimle yürümesin o yolda. Bazı duraklara daha sık uğrayayım, daha çok özleyeyim ama o yol “benim” olsun. İşte ben bunu sorguladım. Bu yolda tek başına yürümek istemenin adı yalnızlık mıdır? Ya da sonu yalnızlık mıdır? Peki ya yalnızlık kötü bir şey midir? Ben daha kendimi çözememişken, yolum nereye gidiyor bilmiyorken bir başkasını ya da başkalarını bu yola nasıl dahil edeyim? Ve hatta bu yolun sonu belli olsa dahi, ben bir başkasını bu yola dahil eder miydim?
     O gece aşkı aradık o sandalyelerin üstünde be ben içimde aşkı hissedebildiğim nadir anlardan birini yaşadım. Aşkı, tutkuyu, coşkuyu hissettim sandalyelerden kurulmuş bir şehirde. Eğitmen "Aşkı arayan insan parlar." dedi ve ben o gece parladığımı hissettim.
    Sonra hepimiz bir sandalyeye oturduk ve oyundan sonra seçtiğimiz üç kelimeyi fısıldamaya başladık. Şehrin sesleri olduk. Herkes sırayla şehirde gezinmeye başladı ve şehrin seslerini dinledi. Benim kelimelerim “özgürlük, yolculuk ve şiir”di. Ve ben o gece aşık oldum; bir kişiye ya da bir nesneye değil, o ana aşık oldum.
     Eğitmen beni çok etkiledi. O kadın olmak istedim. Simsiyah uzun eteğiyle, simsiyah kazağıyla, kalın şekilli dudaklarıyla o kadın olmak istedim. Asıl amacım o kadın gibi görünmek değildi, o kadın gibi hissetmekti, o kadın gibi yaşamaktı. Çünkü merak ediyorum o kadın yolda yürürken neleri duyuyordur, yediğinden nasıl bir tat alıyordur, o kıyafetleri içinde nasıl hissediyordur, neye ağlıyordur, nasıl seviyordur, nasıl sevişiyordur. Olayları değil sadece o olayların o kadına hissettirdiklerini merak ediyorum. Bize o geceki yoğun duyguları hissettirebildiğine göre her duyguyu çok yoğun yaşıyordur diye düşünüyorum. Hayatımın kalanında her duyguyu çok yoğun yaşamak istedim, istiyorum.
    Çalışmanın sonunda açıklama yaptı. “Bazen aşk şehirde dolaşırken sana dokunduğunu hissedersin, somut bir dokunuş değildir bu ama hissedersin. Ben de bugünkü oyunda bana bir şeyin dokunduğunu hissettim ve bu da benim cevap verme şeklimdi.”
     Öyle bir cevaptı ki bu, hepimize derinden dokundu. Bu cevaba nasıl cevap verilir bilmiyorum.
     Sonra Yann Tiersen çalarken sınıfı topladık ve vedalaştık.
     

tiyatro biletimiz

No comments:

Post a Comment