Wednesday, November 26, 2014

Yeni ölçme-değerlendirme sistemi

"Seni bir defter boyunca sevdim."

Defter boyunca sevmek...
Sayfa sevmek...

"Seni on sayfadan fazla sevmedim ki ben."

Hep gözlerimle görüp, miktarını anlamak istediğim duygular için yeni ölçme kriterlerim var.
Saydım, bugüne kadar birini en fazla sekiz defter dolduracak kadar sevmişim.








Wednesday, June 18, 2014

defterin laneti

Yanımda her zaman küçük bir defter vardır. çantamın vazgeçilmezidir küçük not defterim... Nerde ne ilham gelir belli mi olur? Çok sık yazarım, çok sık defter alırım.
Eskiden, 3-4 sene öncesine kadar, her yakın arkadaşım bana defter seçerken yardım etmek isterdi. Ne oldu biliyor musunuz? Bana defter seçen her insanla aram bozuldu. Bu bir lanete dönüştü.
ve sonra bir gün, en yakınım, canımdan da yakınım bana:
-"Bugün sana bir defter seçicem ve bu laneti kırıcaz." dedi.
çünkü o kadar imkansız gelirdi ki kalplerimize ayrı düşmek, lanet bizi ayıramazdı ama bizim dostluğumuz bir woodooyu bile eritebilirdi. bana o gün defter seçti.
3 ay sürmedi. sımsıkı sarılıp "çokseviyorumçokseviyorumçokinanılmazseviyorum" diye tekrarladığımız ve bunu hiç garipsemediğimiz arkadaşlığımızdan geriye eser kalmadı. 
o günden sonra defterlerimi hep yalnız aldım.
zaman zaman onu yazdım.
en son 3 sene önce yazmıştım ona, hala sakladığım hiç verilmemiş mektuplarım var.
sanırdım ki o zaman, eğer ona olan kırgınlığımı görürse bizden vazgeçer. 
ama kendimi de bilirdim, en derin kırgınlıktan bile geriye sevgi kalır bende,affederim.
o bana kendi kırgınlığını gösterdiğindeyse ben bizden vazgeçtim.
onu da bilirim, kırıldığını bu kadar net bir dille ifade ettiyse kolay kolay geri dönmez.
olsun.
her zaman için "hayatıma damga vuran iyi ki tanıştım dediğim insanlar" listemde olacak.
zaten bu listemdeki insanların çoğu bugün hayatımda değil.
ayrılıklardan sonra öğreniyorum.
deneyimden alacağım dersi süreç devam ederken görebilmeyi öğrenmeliyim.
ayrılık sonrası geriye dönüp bakmak zihnimi netleştirse de çoğu zaman gözlerim o kadar buğulanıyor ki önümü göremiyorum. 
ama mantık çerçevesinden bakıp, herşeyin çocuksu ve saçma olduğunu söyleyen zihnime inat, kalbim, hala her olaya çok romantik yaklaşıp, her olaydan bir hikaye çıkartıyor.
sanırım bu yüzden yazmayı bu kadar çok seviyorum.

Saturday, June 7, 2014

Işık Olmak

     Yıllar var ki bu bloga yazmıyorum. Aslında yeni bir blog mu açsam diye düşündüm ama üşendim. Burdan yazmaya devam edeyim şimdilik de bakalım zaman ne gösterecek, değil mi? Son yazdığımdan beri çok şey değişti bende. Tıp fakültesi son sınıf öğrencisi olduğum için resmi olarak tam bir yıldır seyahat edecek vaktim yoktu! Bir süre daha olmayacak ama neyse, 3 hafta 4 nöbet sonra mezun oluyorum. laylaylom!!!

     Seyahat etmek benim için hep inanılmaz önemli olmuştur, çünkü her seyahati içsel bir seyahate de dönüştürmüşümdür. Her şehre fazlasıyla vakit ayırmışımdır ki o şehirde kendimden bir parça göreyim, kendimle ilgili yeni bir şey öğreneyim. Hayata dair, kendime dair öğrenmek istediğim ama ne olduğunu bilmediğim bir şey vardı. Ne olduğunu bilmediğin bir şeyi aramak çılgınca geliyor kulağa biliyorum, ama her seyyahın seyahat aşkı da burdan gelirmiş, bunu biliyorum.

     Hayatımdaki bazı deneyimler beni o bilmeden aradığım şeye yaklaştırdığını hissediyorum. Bu sene pasaportumu kullanmama zaman kalmadı ama kendi içimde öyle seyahatler yaptım ki, hayatımda o kadar farklı şeyler bambaşka deneyimler oldu ki hiç bir şehrin beni yaklaştıramadığı kadar yaklaştım bilinmezi bulmaya, zamanımın çoğunu Kaynarca'da harcıyorken.

     Nerde başladı her şey bilmiyorum. Malta'da geçirdiğim 2 ay ilk kıvılcımdı sanırım. Aynı evde yaşadığım ve ırkçı olan o kızla tanışmak süper irrite ediciydi o zamanlar, ama sonra hayatımın en mükemmel deneyimini o kız sayesinde yaşadım! Süper irrite edici kızla süper yakın arkadaş olduktan sonra onunla tekrar buluşmak için Bratislava'ya giderken, kulağımda Beirut-Bratislava, elimde Murathan Mungan-Yüksek Topuklar, zihnimde kadın kimliğimle ilgili milyonlarca soru varken dünyadan tamamen koptuğum ve bedenim göklerde uçarken zihnimin de sınırsız hissedip fizik bedenimden de yükseklere çıktığı o uçakta yanıma bir adam oturdu, ve ben aşık oldum. Hayatımda bir ilk... O gün o italyanla iki üç kelam edip sonra müzik dinlemeye devam ederken bilmiyordum ki hayatım artık tamamen değişiyor, ben hayatımı ondan önce ve ondan sonra olarak değerlendireceğim.

     "En önemli karşılaşmalar, bedenler daha birbirini görmeden ruhlar tarafından hazırlanır.

Genellikle bu karşılaşmalar, belli bir sınıra ulaştığımızda gerçekleşir, duygusal olarak ölüp tekrar doğmaya ihtiyaç duyduğumuzda. Buluşmalar bizi bekler, ama çoğunlukla biz onları engelleriz. Gene de, eğer umutsuz değilsek, artık kaybedecek hiçbir şeyimiz yoksa ya da hayat bize coşku veriyorsa, o zaman bir yabancı ortaya çıkıverir ve dünyamız yolundan sapar.

Herkes sevmeyi bilir, doğuştan gelir bu. Kimileri bunu kendi doğallığında yaşar, ama çoğunluk sevmeyi yeniden öğrenmek, hatırlamak zorundadır ve istinasız hepsinin geçmiş heyecanların ateşinde yanması, mutluluklar ve acıları, düşüp kalkmaları yeniden yaşaması gerekir, ta ki her yeni karşılaşmanın ardında var olan ipucunu fark edene dek.

Bundan sonra bedenler ruhun diliyle konuşmayı öğrenir: Buna seks denir, bana ruhumu yeniden kazandıran erkeğe verebileceğim de bu, hayatımda ne kadar önemli olduğunu o hiç bilmese de."

     Onbir Dakika-Paulo Coelho'dan olan bu alıntının altı çizili olan kısmını o İtalyan'ın şu anki kız arkadaşı söylemişti ona. Ne garip aynı şeyi ben de söylerdim. O, hayatıma o kadar farklı bir perspektif getirdi ki onun yanından ayrıldıktan sonra bile, kendi fizik bedenimi unuttuğum adeta bir ışık olduğumu hissettiğim anlar oldu, çokça. "Aradığım bilinmezi"de bulmuş ve bilmiş oldum böylece. ışık olma hissi öyle bir haz ki, eşi benzeri ve tarifi yok! Cennet olarak tanımlanan bu his olsa gerek. 

     Ve insan ışıldarken dünyadaki her şey bambaşka görünüyor gözüne. Artık insanlara kızgın kalmıyorum, bir insanın kimliğini bir olay karşısındaki tutumuyla değerlendirmiyorum. Her insan deneyimlemek ister, bir kişinin bir deneyimi benim deneyimimin önüne geçerse bırakıyorum, aksın gitsin. Deneyimin önemini biliyorum, yaşama sebebimiz deneyim. Bir başka insan var olma sebebini gerçekleştirdi diye ona kızgın kalmak anlamsız geliyor. Zaten öfke, nefret, kin ve diğer tüm hınç dolu olumsuz duygular insanın ışığını söndürür. Bunu da deneyimlerimle öğrendim. Bir başkasının bana karşı hissedeceği olumsuz duygu bende karşılık bulmadığı sürece parlamaya devam edecek kalbim. İnsanlarda gördüğüm tüm o kötü şeyler benim dışarya bir yansımam değil midir zaten? benim içimde olmasa o kötülük, bilmesem ben o kötüyü nasıl görürdüm insanların kötülüğünü. Kalbim parladıkça gülümseyecek tüm hücrelerim. Ve tüm hücrelerinin gülümsemesi mümkün, kundalini dedikleri bu! 

      Artık yaşama amacım ışığımı daha da parlatmak! Eğer düşündüğüm gibi Cennet buysa, ve söylendiği gibi Cennetin de katmanları varsa o zaman parlama hissinin sonu yoktur! 

     Işık olma hissiyle tanıştığım ilk günü hatırlıyorum, Napoli'ye varalı bir ya da iki hafta olmuştu, ve İtalyan arkadaşımız bizi bir tiyatro çalışmasına götürmüştü. Ruhumuzu dindiren o çalışmadan sonra yazdıklarımı okudum da anlayamamıştım ne olduğunu, ama ışıkla tanışmışım o gün. O gün yazdıklarım blogun bir yerlerinde de hala duruyor olmalı.

Her gününüz bir öncekinden daha parlak olsun!