Sunday, December 25, 2011

güpgüzel gün

güpgüzeldi bugün. o kadar güzeldi ki uğruna böyle pekiştirmeler yapılır. 

iki alıntı

"kimin her şeye gücü yeter, bilir misiniz? çocukların. çocuk güvensizliği, korkuyu bilmez, kendi gücüne inanır ve tuttuğunu koparır.

ne var ki çocuk zamanla büyür. zannettiği kadar güçlü olmadığını, ayakta kalabilmek için başkalarına muhtaç olduğunu anlar. severse sevilmek ister ve yaşadıkça karşılık görme arzusu iyice büyür. sahip olduğu güç de dahil her şeyi fedaya hazırdır. yeter ki sevdiği kadar sevilsin. sonunda şimdi bulunduğumuz noktaya varırız: kabul edilmek,sevilmek için ne yapacağını şaşırmış yetişkinler olur çıkarız."



paulo coelho- elif




"insan her zaman aynı insanları görürse, bunları yaşamının bir parçası saymaya başlar.iyi, ama bu kişiler de bu nedenle, yaşamımızı değiştirmeye kalkışırlar.bizi görmek istedikleri gibi değilsek hoşnut olmazlar,canları sıkılır.çünkü,efendim,herkes bizim nasıl yaşamamız gerektiğini elifi elifine bildiğine inanır.
ne var ki,hiç kimse kendisinin kendi hayatını nasıl yaşaması gerektiğini kesinlikle bilmez."



paulo coelho- simyacı

Tuesday, December 20, 2011

Mdina


bu sokaklarda yürümeyi özledim. 
eminim ki kışın yaz kadar güzel değildir malta, ama merak etmiyor da değilim acaba yağmur altında nasıldır mdina?

Friday, December 16, 2011

iyi insanlar güzel işler

iki siteden bahsetmek istiyorum size.

www.buradaengellendim.com

"Hayatın içerisinde varolma savaşımızı verirken biz, başkaları tarafından konan engellerle de baş etmeye çalışıyoruz." Engelliler sokakta karşılaştıkları engelleri fotoğraflayıp paylaşıyorlar bu sitede. İstanbul Belediyesi de takibe almış siteyi, sitede yayınlanan engeller tek tek düzeltilecekmiş. Ne kadar kör olabiliyoruz bazen.  Bu kadar belirgin yanlışların düzeltilmesi için birilerinin zorlanması mı gerek?  


http://www.turkiyeposterleri.com/

Ücretsiz ve çok güzel Türkiye posterleri var bu sitede. Heryerde paylaşabilir, bastırabilir, dağıtabilirsiniz. Tek amaç ülkemizin marka değerini yükseltmek, zaten sitenin kurucuları "Bizim çıkarımız, ülkemizin marka değerine yaptığımız katkımız" diyor.

Thursday, October 20, 2011

bir şarkı bir yazı.

yazmak istediğim kelimeler var ama boşlukları nasıl dolduracağımı, onları nasıl cümle haline getireceğimi bilmiyorum. kulağımda bir müzik, her notası bir kelime fısıldıyor kulağıma. biraz "ağlamak", biraz "terk etmek", biraz "özgürlük".  ne garip. ardından "gülümsemek." 
hayallarimde olmayan insanlarla farklı hayaller kuruyorum. bunun bu kadar heyecan vereceğini, bu kadar güzel olacağını bilmezdim. önyargı kötüymüş, pismiş, kakaymış öğrendim. teorikte bildiğimi pratikte de yaşadım. uzaktan gördüklerimle, duyduklarımla değil, kendi deneyimlerimle tanımalıymışım insanları.
ve mesafeler giremezmiş gerçek dostlukların arasına, mesafeler boşluklar oluşturamazmış dostların arasında. kıtalar farklı olsa da bir düşünce kadar yakınımdaymış dostlarım. 
zaman zaman da terk etmek gerekirmiş tüm geçmişimizden getirdiklerimizi. o zaman özgür kalırmışız, o zaman gülümsermişiz. alışkanlıklardan kurtulmak biraz can yaksa da, ağlasak da böyle böyle biz, biz olurmuşuz.
ve affetmek gerekirmiş sevdiklerimizi, en çok da kendimizi. sevmek gerekirmiş, herşeyden çok sevmek, herkesten çok sevmek. en çok sevmek. "sevmek." son nota bana bunu fısıldadı ve şarkı bitti.

Saturday, September 24, 2011

değişim

değişmeyen tek şey değişimdir. bunu anladım, yaşadım, ve istediğim dışında değişen şeyleri kabullendim. çünkü değişmeye mahkumlar, değişmeye mahkumuz. yapabileceğim en iyi şey her yeni günle doğan yeni beni sevmek, yeni deneyimlere, değişime açık olmak.

Saturday, August 27, 2011

Sen...

Seni anlattığım yazılarım değil defterlerim var. kimseye okutmadigim, hatta zaman zaman okumaya kiyamadigim seyler... 15 yasindaydim, 21 im bitmek üzere, hala seni anlatıyorum, hala seni düşünüyorum.

Sen çelişkilerimin somutlasirilmis halisin. Bu yüzden bu kadar değerlisin benim için. Seninle sorgulamaya başladım kendimi, değerlerimin bir kısmını seninle oluşturdum, simdi seninle olgunlaşıyorum, tekrar. Zihnimdeki seni çözüyorum. Neden hala orda durduğunu anlamaya çalışıyorum. Senin imgende gizlediklerimi buluyorum.

Sen... İste bu yüzden benim için cok ozelsin, cok manalar yüklemisim sana farkında olmadan. Bunu yeni farkediyorum. İste bu yüzden benim için cok siradansin. Çelişki... İste bu yüzden benim için hep cok farklı olacaksın.

Sunday, August 14, 2011

...

Yıllardır kafamda asılı kalmış sorular birdenbire cevaplandi. Sanki biri kulağıma fisildadi cevapları. Yıllardır kafa patlattığım sorular, hatırladikca beni aşağı çeken sorular, Malta'da, balkonumda otururken çözümlendi. Cevaplarimi yazdım bir deftere, tekrar takılırsam açıp okuyabileyim diye.
İste şimdi bu tatil amacına ulaştı!!!

Tuesday, August 2, 2011

St. Julians's

Yeni dairemden merhaba!

St. Giljan'daki yeni apartima taşındım bugün. Ve deniz manzaralı terasından yazıyorum:)
Oda arkadasım bir Rus, dairede bizden başka bir de Japon çift var. Msida'daki dairemden açık ara daha güzel! çalışan kettle ve mikrodalga fırın gözlerimi yasartti!

EC bizi bugün Malta yemekleri yemeye götürdü. Sebze çorbası, köfte, fırında tavuk, balıktan olusan bir yemek yedik. HAyir 1 aydır burda olmasam, Malta yemeyi yememiş olsam bile, verdiklerinin Malta'ya özgü seyler olmadıgını anlardim:)

burda maltalidan cok İspanyol var, allahım her yerdeler! Herkes İspanyolca konuşuyor! İspanyolca konusmayanlar da türkce konuşuyor! İngilizce konuşan kimse yok:)

Dün geceki valiz toplama yorgunluğundan sonra bu gece erken yatmak istedim ama paceville'de kalıyorsanız bu pek mümkün değil. Gece hayatını dairenizden yaşayabilirsiniz:) Paceville'i peysvil diye okuduğunuza eminim, ama yazıldığı gibi okunuyor. Evet tarzancaya benzese de pacevil olarak okunuyor! Zaten Malta'ya hakim olan apaçi modası da böyle bir aksan gerektirirdi. İstanbul'da daha cok Ümraniye civarında görülen, apaçi stayla olarak isimlendirdigimiz tarz maltali gencler arasında cok moda.

Malta, bu dünya üzerindeki en ilginç yer olmalisin!

Thursday, July 28, 2011

Hoscakalin..

Bir insana ne zaman "arkadas" dersin? Bir insanı ne kadar sürede çok sevebilirsin? Bir insana ne zaman bağlanırsın? Birbirinize sarılıp "goodbye" dediğinizde, bırak aynı dili konuşmayı adını bile doğru telaffuz edemediğin o insanın seni nasıl etkilediğini, onu ne kadar sevdiğini farkettiginde bir an için soruyorsun: bu ne zaman oldu, biz ne zaman bu kadar yakın arkadas olduk? Aynı insan hakkında aynı şeyi düşündüğümuzde mı, aynı saçma seye gülmeye başladığımızda mı, aynı hamamboceginden kaçarken mı?
"Avrupalı olmadigin için senden korkmuştum, ama sen harikasın, seni tanıdığım için çok mutluyum." derken omzunda ağlayan ev arkadasin sana dusunduruyor: dünya bizim gördüğümüzden, bizim düşündüğümüzden ne kadar da farklı.
Ben değil, ama arkadaslarım ayrılıyor yavaş yavaş. Hepsi ne kadar şanslı oldugumu, bu cennette yasayacak bir başka ayım daha olduğunu söylüyor. Burda çalısmadan, sadece eğlenecek yasayacağım bir başka ayım daha var. Ama benim için Maltayla özdeşleşen insanlar burda olmayacak. Fransız arkadasım bana gelip aksanli aksanli "seni sevigyogum" demeyecek, cek arkadaşımla santana dinleyemeyecegiz, bes kız gecenin bir vakti santana konserinden eve nasıl döneceğimizi düşünmeyeceğiz, İrlandalı arkadaşımla hangimiz daha cok bronzlaştık yarısına giremeyeceğiz.
Avrupanın çeşitli yerlerinde, muhtemelen hayatım boyunca bir daha görmeyeceğim ama seveceğim arkadaslarım var. Bu biraz can yakıyor, ama aynı zamanda cok güzel.

Tuesday, July 19, 2011

Malta, tarih ve tıp

Malta ve tarih birbirinden ayrılamaz. Dar tarihi sokaklarında yürürken insan düşünmeden edemiyor, benim yürüdüğüm bu sokaklarda bir zamanlar şövalyeler yürüyordu!
Bugün sliemadan yazıyorum size. Malta ne kadar tarihiyse sliema o kadar genc. Brighton'i hatırlatıyor bana. Gece hayatının merkezi olan St. julians'tan yürüyerek 15 dk uzaklıkta. Büyük mağazaların, alışveriş merkezlerinin cogu burda. Dil okullarının da cogu burda, her yerde yabancı öğrenciler var. Sahil şeridi boyunca dünya İtalyan, Küba, Turk, Libya restoranlari ve daha fazlası var.
peki ben Malta'da ne yapıyorum? Sabah 7.15'te başlıyor "ward round"larımız. 9.00'da bazen bir tutorial oluyor, asistanlardan biri bir konunun sunumunu yapıyor. Haftada 2 gün outpatient kliniklerine gidiyoruz. Bazen başka bir doktorla devam ediyoruz roundlara. 12 gibi "hadi plaja gidin" duyup yolluyorlar bizi.
Malta'da İcp derslerinde hikaye olarak gördüğümüz herseyi gercek olarak yasıyorum. "ogrenci merkezli egitim","hasta merkezli yaklaşım", "her hastaya 30 dk ayırma", " hastayı tedavi sürecine dahil etme" vs.
Birgun elimize bir oftalmoskop verdiler ve hastaya göz dibi muayenesi yapmamızı söylediler. "haha" diye güldüm içimden, icp'de bize gösterilen tek şey "iste bu da oftalmaskooop." olmuştu. "nasıl gozdibi muayenesi yapacağımı bilmiyorum" dedim hafif mahcup, çünkü benimle birlikte staj yapan Fransız ve kuzey İrlandalı arkadaslarım çok güzel muayene yapıp, kanama gördüm, ödem vardı vs diyebiliyorlardı. Hocamdan gelen cevap "don't worry, we can teach you." 2 saat sonrasına bir tutorial koydular, oftalmoskopun nasıl kullanılacağını anlattılar. Birbirimizin üzerinde denedik, daha sonra bizi hasta hasta gezdirip göz dibi muayenesi yaptırdılar. Yemin ederim gözlerim doldu! İlk defa doktorculuk oynamiyordum, gercekten doktordum!
Outpatient kliniklerinde norolojik fizik muayene öğrettiler. Çok önemli bir bulguyu gözden kaçırmış olmama rağmen "ilk defa hastaya dokunan biri için mukemmeldin." dediler. Bir kez daha gözlerim doldu.
Burda "hadi biriniz hasta olun, diğeriniz de hikaye alsın." demiyorlar. Bizi daha önce doktorlar tarafından hikayesi alınmış hastalara gonderip hikaye aldırıyorlar. Sonra adım adım hikayeyi tartışıyoruz. Hangi bulgu neyi gösteriyor, neyi sormayı unutmusuz, bundan sonraki basamak ne? Ziril ziril ağlayasım geliyor.
Hastaneden çıkınca malta'yi geziyoruz ya da en yakın plaja atıyoruz kendimizi. Malta'nın sıcağından akdenizin serinliğine kaçıyoruz. Bugün hastaneden sonra 1 saat uyuyup öğle sıcağının geçmesini bekledikten sonra(siesta!) sliema'ya kadar yürüdüm. Sliemada gezdikten sonra bir yere oturup dinlenirken yazdım bunları, şimdi tekrar yola koyulma zamanı. Msida'daki festival beni bekler.

Friday, July 8, 2011

Vay be Malta`dayim!

     Birgun gidecegim dedigim, ama o gunun hep cok uzak geldigi yerdeyim. Sanirim Italya'da da boyle olacak, vay be Italyadayim yazacagim.
     Havadan bakinca denizin ustue serilmis bir kagit gibi bu ulke. Hic bir yukseltisi yok ve sapsari... Dar sokaklariyla, evleriyle, marketleriyle (bakkal mi desem acaba?) , diliyle ortacagda yasiyor hala. Ana caddelerin birinde bilindik bir markanin buyuk bir magazasini gorunce sasiriyor insan, garipsiyor, o kadar bariz ki Malta'ya ait olmadiklari, Malta'da bulunmamalari gerektigi... Hersey tarihi. Yeni yapilan binalar bile sari yapiliyor, doku bozulmasin diye...
     50 yillik otobusleri kullaniyorlarmis daha gecen haftaya kadar. Ben varmadan bir gun once otobusleri ve tasimacilik sistemini degistirmisler. Hala oturmadi sistem, hangi otobusun nereye gittigi belli degil:) Bu yeni sistem cok Ingiliz ozentisi geldi bana. Her durakta ekranlar, otobusun ne zaman gelecegini gosteriyor. Simdilik yanlislar, 72 numara duraktayken 45 geldi yazabiliyor:)  Maltali soforlerin bir kismi isten cikarilmis, Ingiliz soforler ise alinmis. Onumuzdeki hafta grev var, Maltali soforler hakli olarak karsi cikiyorlar.
     Kim demis Malta'nin resmi dili Ingizlizce diye, ilk tercih her zaman Maltaca' ama herkes bilingual, herkes Ingilizce biliyor. O kadar degisik bir dil ki Maltaca. Arapca girtlagiyla, Italyanca vurgulariyla dolu bir dil. Ama bize o kadar uzak degil, Merhba yaziyor her sehrin girisinde.
     Dogal olarak sicak ve nemli Malta. Ama sahilleri cok guzel. Deniz-kum-gunes beklemeyin sahil lafindan. Deniz ve gunes tamam da kum yok:) Kayaliklarin ustunden merdivenler iniyor denize, insanlar kayaliklarda gunesleniyor. Moda sahil gibi ama kayalar biraz daha buyuk ve duz, birkac kisi guneslenebilir bir kayanin ustunde. Deniz mukemmel! piril piril, bu kadar temiz olmasini beklemezdim cunku her yer yat, tekne. Copleri denize birakmak burda bir aliskanlik degil demek ki.
     Insalari da cok sicak bu sicak ulkenin. Surekli gulumsuyorlar. Ezgiyle denizden sonra aparta yururken bir amca uzun uzun bakti bize. "Turco" dedi. (evet ilk defa biri Turk oldugumu anladi) Cenesini gosterdi ve Maltaca birseyler soyledi. Sanirim yuzunuz ya da gulusunuz Turk'e benziyor dedi.
     3 Slovakyali, 1 Cek ve 2 Turk ayni dairede kaliyoruz. Cok tatli kizlar. Slovakyalilardan biri bana " sen Istanbullu musun, Onur Aksal'i taniyor musun?" dedi. Dusunun bakalim bulabilecek misiniz Onur Aksal'in kim oldugunu? Binbir Gece dizisinde Halit Ergenc'in canlandirdigi karakter. Cek'te ve Slovakya'da yayinlaniyormus dizi' ozellikle Slovakya'da cok meshurmus. Yeni dogan cocuklara Sehrazat ve Onur isimleri veriliyormus.
     Kendi kendime soz vermistim her anin tadini cikartaagim diye, bugune kadar basardim. Herseyde keyif alacak birsey bulmaya calisacagim. Mesela ucak kalkis icin hizlandiginda tek bir seyi dusundum: Caner Luele'yi :)


Not: Bundan sonra daha sik yazarim, internetim yoktu artik var. Bu yaziyi ilk gunlerimde aldigim notlari bir araya getirerek yazdim. Beni ozleyin mucuk:)

Thursday, June 30, 2011

Uzun bir aradan sonra...

     Nihayet kafamda bazı şeyler "cuk" diye yerine oturuyor. Kendimle ilgili, insanlarla ilgili, hayatımla ilgili, insanların hayatımdaki yerleriyle ilgili...
     Mesela insan hiç hata yapmadan da elindekileri kaybedebilirmiş. Bunu tek bir noktaya bakarak yatağımın üstünde oturduğum anlardan birinde anladım. "Kafayı yeme" sınırına ne kadar yaklaştım bu yıl bilemezsiniz. Ama herşeyin sonunda, o yataktan kalkarken söylemeyi başarabildiğim şey "benim için en değerli şey yine benim." oldu.  Bunu söylemeyi başardığım an, hata yapmadan kaybettiklerim için üzülmekten vazgeçtim. Hayatımdan çıkan insanları bir bir düşündüm, hepsine tek tek teşekkür ettim, hayatıma girdikleri için, kısa bir süreliğine de olsa hayatımı zenginleştirdikleri için ve zamanı geldiğinde, bana verecekleri zarar, bana katacaklarının önüne geçtiğinde, beni yormadan hayatımdan çıktıkları için.
    Dedim ya bazı şeyler "cuk" oturuyor diye, sahip olamadıklarım için üzülmenin mantıksızlığını anladım, sahip olduklarım için mutlu olmayı öğrendim. Kaybettiklerim hiçbir zaman o ilk anki gibi bir boşluk oluşturmadı, yerlerine yeni insanlar koydum, onlar da hayatımda bir "tecrübe" olarak kaldı.
     Bu dünyada yapabileceğim tek şeyin "kendim olmak" olduğunu anladım. Hayran olduklarım, özendiklerim. sevdiklerim... Hepsi sadece "ben"i zenginleştirebilirler, nasıl bir insan olacağımı doğrudan belirleyemezler.
     Bunlar ve daha nicesini öğrendikten sonra gidiyorum Malta'ya. Yeni insanlarla tanışmaya, yeni insanları sevmeye, sevilmeye, zenginleşmeye gidiyorum. "Kafayı yemeye yaklaştığım anlarda" hep Malta'da nasıl arınacağımı, dönüşte ne kadar farklı hissedeceğimi düşündüm. Şimdi arınmış olarak gidiyorum Malta'ya.
Uzun bir aradan sonra ayıp olmasın diye değil, içimden geldiği için gülüyorum.
Uzun bir aradan sonra, yaşamak beni yeniden heycanlandırıyor.
Kendinize iyi bakın.
Uzun bir aradan sonra ben "gerçekten" çok iyiyim.