Thursday, February 9, 2012

Anna

Anna , onun elini tutup çekici bir tavırla gözlerinin içine bakarak "Güle güle." dedi. "Çok sevindim." Göz kırptı. "Karınıza, onu eskisi gibi sevdiğimi ve eğer durumumu bağışlamazsa, bir daha hiç bağışlamamasını istediğimi söyleyin. Çünkü sonradan beni bağışlayabilmesi için benim çektiğim acıyı çekmesi gerekir. Tanrı onu esirgesin."

Ne paragraf.
Anna...
Acı içinde, aşık, pişman ve suçlu...
Toplumun gözündeki suçluluğundan bahsetmiyorum, toplum baskısına karşı durabildiği için onu takdir etmiyor değilim.
Bir erkeği başka bir erkek uğruna terk ettiği için suçlu. Hayır Karanina'dan bahsetmiyorum, Sergey'den bahsediyorum. Anna bir anne olarak suçlu, Sergey'i terk ettiği için, Anni'yi Sergey kadar sevemediği için suçlu.
Aşk insana bunu yaptırır mı? Bu derece bir aşk var mıdır? Kendi gururundan, oğlundan, kızından, geleceğinden vazgeçebilir mi insan? Bu derece bir aşkı tattığı için kıskanıyorum Anna'yı. Ama yine de onun yerinde olmak istemezdim.
Ve özür dilediği kişiye bakın. Kiti! Hem de kimin aracılığıyla? Levin!!!
Kendi hayat tecrübemi de katarak(bak bak sen!) işlerin çok çabuk değişebileceğini söylüyorum. Bugün iyi olan yarın kötüdür, bugün kötü olan yarın iyidir. Çoğu insan için bu böyle. Levin de bu çoğu insandan biri. Peki ya Kiti???
Ben böyle değilim. Benim için bugün kötü olanın yarın iyi olabilmesi çok zahmetli bir yoldur ki henüz bu yolu göze alan dünün kötüsü bir insanla karşılaşmadım.

Anna Karenina'yı henüz okumadıysanız, mutlaka okuyun.

No comments:

Post a Comment