"yoo dur bakalım orda. bu kadarı fazla. iki gün için kalbimi hızlandırmana izin vermiştim ama üçüncü gündeyiz, bu kadar olmaz. ben senden bu kadar etkilenmiş olamam. çünkü ben pek de etkilenen biri değilimdir. baksana sana yazı bile yazıyorum, ne kadar da fazla olmuşsun. uğruna yazı yazdığım erkeklerden biri olmuşsun bile, ki çokları bunun için yıllarını verdi. ama ben korkuyorum biliyor musun. hayır ilk defa sevmekten, reddedilmekten, sevilmekten değil korkum. ben az da olsa kendimi biliyorum. ben ne zaman yazı yazsam, bana o yazıyı yazdıran duygunun ağırlığından kurtulurum. ben senin ağırlığından kurtulmak istemiyorum."
12.05.2012
Blogun taslaklarında bir dünya yatıyor!
Benim dünyam:)
Bunu okuyunca gülümsedim, ister istemez.
Yıllar önce, saatlerce konuşurduk da zamanın nasıl aktığını anlayamazdık. Birbirimize her şeyi anlatmak isterdik ama sığdıramazdık ortak olmayan bir dilin içine tüm yaşanmışlıklarımızı. Onun annesi hiç sevmezdi beni. Benim annem de çok hoşnut değildi ondan. Ama yaşanmış küçük mucizelerimiz vardı, ya da birbirimizin zihnini okuyabilirdik. Mesela ben bir sabah sıçrayarak uykumdan uyanmıştım çünkü rüyamda gitmeyi çok istediği konserin ertelendiğini görmüştüm. Mesaj attım. Kontrol etti. Konser ertelenmişti. Böyle saçma şeyler. Uzunca bir süre bitmedi bu gelecekten gelen haberler. Onu bir daha göremem derken içimden bir ses İstanbul'a geleceğini söyledi. O ses ne zaman gelecek dese, o geldi.
Son seferini de hatırlıyorum bu görüntülerin. Bir gece, huzurla yatağıma yatmıştım, gözlerimi kapatmıştım ki hayatımın saniyesini yaşadım. Bir fotoğraf düşmüştü zihnime. O ve başka bir kadın... Kabullenemedim o an. Ama birkaç gün sonra, başka bir kadınla tanıştığını söyledi bana.
Çok çabuk olmadı toparlanmam, Ama içimdeki o ses yine konuştu benimle "her hikayen bir öncekinden daha güzel olmadı mı? bir sonraki daha da güzel olacak."
Uzun zamandır konuşmuyoruz. Umarım çok iyidir.
Ben çok iyiyim.
dünya hikayelerden oluşur, atomlardan değil.-muriel rukeyser
the universe is made of stories, not of atoms.-muriel rukeyser
Thursday, January 15, 2015
Wednesday, November 26, 2014
Yeni ölçme-değerlendirme sistemi
"Seni bir defter boyunca sevdim."
Defter boyunca sevmek...
Sayfa sevmek...
"Seni on sayfadan fazla sevmedim ki ben."
Hep gözlerimle görüp, miktarını anlamak istediğim duygular için yeni ölçme kriterlerim var.
Saydım, bugüne kadar birini en fazla sekiz defter dolduracak kadar sevmişim.
Defter boyunca sevmek...
Sayfa sevmek...
"Seni on sayfadan fazla sevmedim ki ben."
Hep gözlerimle görüp, miktarını anlamak istediğim duygular için yeni ölçme kriterlerim var.
Saydım, bugüne kadar birini en fazla sekiz defter dolduracak kadar sevmişim.
Wednesday, June 18, 2014
defterin laneti
Yanımda her zaman küçük bir defter vardır. çantamın vazgeçilmezidir küçük not defterim... Nerde ne ilham gelir belli mi olur? Çok sık yazarım, çok sık defter alırım.
Eskiden, 3-4 sene öncesine kadar, her yakın arkadaşım bana defter seçerken yardım etmek isterdi. Ne oldu biliyor musunuz? Bana defter seçen her insanla aram bozuldu. Bu bir lanete dönüştü.
ve sonra bir gün, en yakınım, canımdan da yakınım bana:
-"Bugün sana bir defter seçicem ve bu laneti kırıcaz." dedi.
çünkü o kadar imkansız gelirdi ki kalplerimize ayrı düşmek, lanet bizi ayıramazdı ama bizim dostluğumuz bir woodooyu bile eritebilirdi. bana o gün defter seçti.
3 ay sürmedi. sımsıkı sarılıp "çokseviyorumçokseviyorumçokinanılmazseviyorum" diye tekrarladığımız ve bunu hiç garipsemediğimiz arkadaşlığımızdan geriye eser kalmadı.
o günden sonra defterlerimi hep yalnız aldım.
zaman zaman onu yazdım.
en son 3 sene önce yazmıştım ona, hala sakladığım hiç verilmemiş mektuplarım var.
sanırdım ki o zaman, eğer ona olan kırgınlığımı görürse bizden vazgeçer.
ama kendimi de bilirdim, en derin kırgınlıktan bile geriye sevgi kalır bende,affederim.
o bana kendi kırgınlığını gösterdiğindeyse ben bizden vazgeçtim.
onu da bilirim, kırıldığını bu kadar net bir dille ifade ettiyse kolay kolay geri dönmez.
olsun.
her zaman için "hayatıma damga vuran iyi ki tanıştım dediğim insanlar" listemde olacak.
zaten bu listemdeki insanların çoğu bugün hayatımda değil.
ayrılıklardan sonra öğreniyorum.
deneyimden alacağım dersi süreç devam ederken görebilmeyi öğrenmeliyim.
ayrılık sonrası geriye dönüp bakmak zihnimi netleştirse de çoğu zaman gözlerim o kadar buğulanıyor ki önümü göremiyorum.
ama mantık çerçevesinden bakıp, herşeyin çocuksu ve saçma olduğunu söyleyen zihnime inat, kalbim, hala her olaya çok romantik yaklaşıp, her olaydan bir hikaye çıkartıyor.
sanırım bu yüzden yazmayı bu kadar çok seviyorum.
Labels:
arkadaşlık,
ayrılık,
defter,
deneyim,
hayatdersi,
öğrenmek
Saturday, June 7, 2014
Işık Olmak
Yıllar var ki bu bloga yazmıyorum. Aslında yeni bir blog mu açsam diye düşündüm ama üşendim. Burdan yazmaya devam edeyim şimdilik de bakalım zaman ne gösterecek, değil mi? Son yazdığımdan beri çok şey değişti bende. Tıp fakültesi son sınıf öğrencisi olduğum için resmi olarak tam bir yıldır seyahat edecek vaktim yoktu! Bir süre daha olmayacak ama neyse, 3 hafta 4 nöbet sonra mezun oluyorum. laylaylom!!!
Seyahat etmek benim için hep inanılmaz önemli olmuştur, çünkü her seyahati içsel bir seyahate de dönüştürmüşümdür. Her şehre fazlasıyla vakit ayırmışımdır ki o şehirde kendimden bir parça göreyim, kendimle ilgili yeni bir şey öğreneyim. Hayata dair, kendime dair öğrenmek istediğim ama ne olduğunu bilmediğim bir şey vardı. Ne olduğunu bilmediğin bir şeyi aramak çılgınca geliyor kulağa biliyorum, ama her seyyahın seyahat aşkı da burdan gelirmiş, bunu biliyorum.
Hayatımdaki bazı deneyimler beni o bilmeden aradığım şeye yaklaştırdığını hissediyorum. Bu sene pasaportumu kullanmama zaman kalmadı ama kendi içimde öyle seyahatler yaptım ki, hayatımda o kadar farklı şeyler bambaşka deneyimler oldu ki hiç bir şehrin beni yaklaştıramadığı kadar yaklaştım bilinmezi bulmaya, zamanımın çoğunu Kaynarca'da harcıyorken.
Nerde başladı her şey bilmiyorum. Malta'da geçirdiğim 2 ay ilk kıvılcımdı sanırım. Aynı evde yaşadığım ve ırkçı olan o kızla tanışmak süper irrite ediciydi o zamanlar, ama sonra hayatımın en mükemmel deneyimini o kız sayesinde yaşadım! Süper irrite edici kızla süper yakın arkadaş olduktan sonra onunla tekrar buluşmak için Bratislava'ya giderken, kulağımda Beirut-Bratislava, elimde Murathan Mungan-Yüksek Topuklar, zihnimde kadın kimliğimle ilgili milyonlarca soru varken dünyadan tamamen koptuğum ve bedenim göklerde uçarken zihnimin de sınırsız hissedip fizik bedenimden de yükseklere çıktığı o uçakta yanıma bir adam oturdu, ve ben aşık oldum. Hayatımda bir ilk... O gün o italyanla iki üç kelam edip sonra müzik dinlemeye devam ederken bilmiyordum ki hayatım artık tamamen değişiyor, ben hayatımı ondan önce ve ondan sonra olarak değerlendireceğim.
"En önemli karşılaşmalar, bedenler daha birbirini görmeden ruhlar tarafından hazırlanır.
Genellikle bu karşılaşmalar, belli bir sınıra ulaştığımızda gerçekleşir, duygusal olarak ölüp tekrar doğmaya ihtiyaç duyduğumuzda. Buluşmalar bizi bekler, ama çoğunlukla biz onları engelleriz. Gene de, eğer umutsuz değilsek, artık kaybedecek hiçbir şeyimiz yoksa ya da hayat bize coşku veriyorsa, o zaman bir yabancı ortaya çıkıverir ve dünyamız yolundan sapar.
Herkes sevmeyi bilir, doğuştan gelir bu. Kimileri bunu kendi doğallığında yaşar, ama çoğunluk sevmeyi yeniden öğrenmek, hatırlamak zorundadır ve istinasız hepsinin geçmiş heyecanların ateşinde yanması, mutluluklar ve acıları, düşüp kalkmaları yeniden yaşaması gerekir, ta ki her yeni karşılaşmanın ardında var olan ipucunu fark edene dek.
Bundan sonra bedenler ruhun diliyle konuşmayı öğrenir: Buna seks denir, bana ruhumu yeniden kazandıran erkeğe verebileceğim de bu, hayatımda ne kadar önemli olduğunu o hiç bilmese de."
Seyahat etmek benim için hep inanılmaz önemli olmuştur, çünkü her seyahati içsel bir seyahate de dönüştürmüşümdür. Her şehre fazlasıyla vakit ayırmışımdır ki o şehirde kendimden bir parça göreyim, kendimle ilgili yeni bir şey öğreneyim. Hayata dair, kendime dair öğrenmek istediğim ama ne olduğunu bilmediğim bir şey vardı. Ne olduğunu bilmediğin bir şeyi aramak çılgınca geliyor kulağa biliyorum, ama her seyyahın seyahat aşkı da burdan gelirmiş, bunu biliyorum.
Hayatımdaki bazı deneyimler beni o bilmeden aradığım şeye yaklaştırdığını hissediyorum. Bu sene pasaportumu kullanmama zaman kalmadı ama kendi içimde öyle seyahatler yaptım ki, hayatımda o kadar farklı şeyler bambaşka deneyimler oldu ki hiç bir şehrin beni yaklaştıramadığı kadar yaklaştım bilinmezi bulmaya, zamanımın çoğunu Kaynarca'da harcıyorken.
Nerde başladı her şey bilmiyorum. Malta'da geçirdiğim 2 ay ilk kıvılcımdı sanırım. Aynı evde yaşadığım ve ırkçı olan o kızla tanışmak süper irrite ediciydi o zamanlar, ama sonra hayatımın en mükemmel deneyimini o kız sayesinde yaşadım! Süper irrite edici kızla süper yakın arkadaş olduktan sonra onunla tekrar buluşmak için Bratislava'ya giderken, kulağımda Beirut-Bratislava, elimde Murathan Mungan-Yüksek Topuklar, zihnimde kadın kimliğimle ilgili milyonlarca soru varken dünyadan tamamen koptuğum ve bedenim göklerde uçarken zihnimin de sınırsız hissedip fizik bedenimden de yükseklere çıktığı o uçakta yanıma bir adam oturdu, ve ben aşık oldum. Hayatımda bir ilk... O gün o italyanla iki üç kelam edip sonra müzik dinlemeye devam ederken bilmiyordum ki hayatım artık tamamen değişiyor, ben hayatımı ondan önce ve ondan sonra olarak değerlendireceğim.
"En önemli karşılaşmalar, bedenler daha birbirini görmeden ruhlar tarafından hazırlanır.
Genellikle bu karşılaşmalar, belli bir sınıra ulaştığımızda gerçekleşir, duygusal olarak ölüp tekrar doğmaya ihtiyaç duyduğumuzda. Buluşmalar bizi bekler, ama çoğunlukla biz onları engelleriz. Gene de, eğer umutsuz değilsek, artık kaybedecek hiçbir şeyimiz yoksa ya da hayat bize coşku veriyorsa, o zaman bir yabancı ortaya çıkıverir ve dünyamız yolundan sapar.
Herkes sevmeyi bilir, doğuştan gelir bu. Kimileri bunu kendi doğallığında yaşar, ama çoğunluk sevmeyi yeniden öğrenmek, hatırlamak zorundadır ve istinasız hepsinin geçmiş heyecanların ateşinde yanması, mutluluklar ve acıları, düşüp kalkmaları yeniden yaşaması gerekir, ta ki her yeni karşılaşmanın ardında var olan ipucunu fark edene dek.
Bundan sonra bedenler ruhun diliyle konuşmayı öğrenir: Buna seks denir, bana ruhumu yeniden kazandıran erkeğe verebileceğim de bu, hayatımda ne kadar önemli olduğunu o hiç bilmese de."
Onbir Dakika-Paulo Coelho'dan olan bu alıntının altı çizili olan kısmını o İtalyan'ın şu anki kız arkadaşı söylemişti ona. Ne garip aynı şeyi ben de söylerdim. O, hayatıma o kadar farklı bir perspektif getirdi ki onun yanından ayrıldıktan sonra bile, kendi fizik bedenimi unuttuğum adeta bir ışık olduğumu hissettiğim anlar oldu, çokça. "Aradığım bilinmezi"de bulmuş ve bilmiş oldum böylece. ışık olma hissi öyle bir haz ki, eşi benzeri ve tarifi yok! Cennet olarak tanımlanan bu his olsa gerek.
Ve insan ışıldarken dünyadaki her şey bambaşka görünüyor gözüne. Artık insanlara kızgın kalmıyorum, bir insanın kimliğini bir olay karşısındaki tutumuyla değerlendirmiyorum. Her insan deneyimlemek ister, bir kişinin bir deneyimi benim deneyimimin önüne geçerse bırakıyorum, aksın gitsin. Deneyimin önemini biliyorum, yaşama sebebimiz deneyim. Bir başka insan var olma sebebini gerçekleştirdi diye ona kızgın kalmak anlamsız geliyor. Zaten öfke, nefret, kin ve diğer tüm hınç dolu olumsuz duygular insanın ışığını söndürür. Bunu da deneyimlerimle öğrendim. Bir başkasının bana karşı hissedeceği olumsuz duygu bende karşılık bulmadığı sürece parlamaya devam edecek kalbim. İnsanlarda gördüğüm tüm o kötü şeyler benim dışarya bir yansımam değil midir zaten? benim içimde olmasa o kötülük, bilmesem ben o kötüyü nasıl görürdüm insanların kötülüğünü. Kalbim parladıkça gülümseyecek tüm hücrelerim. Ve tüm hücrelerinin gülümsemesi mümkün, kundalini dedikleri bu!
Artık yaşama amacım ışığımı daha da parlatmak! Eğer düşündüğüm gibi Cennet buysa, ve söylendiği gibi Cennetin de katmanları varsa o zaman parlama hissinin sonu yoktur!
Işık olma hissiyle tanıştığım ilk günü hatırlıyorum, Napoli'ye varalı bir ya da iki hafta olmuştu, ve İtalyan arkadaşımız bizi bir tiyatro çalışmasına götürmüştü. Ruhumuzu dindiren o çalışmadan sonra yazdıklarımı okudum da anlayamamıştım ne olduğunu, ama ışıkla tanışmışım o gün. O gün yazdıklarım blogun bir yerlerinde de hala duruyor olmalı.
Her gününüz bir öncekinden daha parlak olsun!
Labels:
aşk,
cennet,
coelho,
ışık,
onbirdakika,
paulocoelho
Tuesday, January 8, 2013
...
"Senin yanında olmanın farklı, bambaşka, kendine has bir ruh hali vardı. Herşeyden biraz...Öfori mesela...Herşeye, herkese gülmek, normalde sinirleneceğim olaylara gülümseyip geçmek, mutluluk dolu şen şakrak kahkahalar atmak. Huzur... Dünün ve yarının olmadığı noktada olmak, tüm hayatının eksik kalmış yarısını bulma hissi... Amnezi... Seninle yaptıklarımızı ve senin söylediklerini hatırlayamamak, alkol almadan beni sarhoş etmen...Çaresizlik...Yaşadığımız hiç bir an tekrarlanmayacak, hepsi bulundukları ana özel olarak sadece ikimizin zihninde ikimize ait olarak kalacak.
Ne hissettiklerimizin büyüklüğüne, ne de kaderlerimizin acımasızlığına şahitlerimiz var. Dünyanın iki farklı ucunda doğmuş, güzel hayatlar yaşamış ve tesadüfen karşılaşmış iki kişiyiz. Birbirimizi ne zaman tekrar göreceğimizi bilmiyoruz. Daha da acısı, birbirimizi tekrar görebilecek miyiz bilmiyoruz.
Nice mutlu yıllara."
bu da böyle birşey...
...
"Being with you, had it own, unique mood that includes a little bit of everything. Like euphoria... Laughing at everything, everybody, the things that normally make me angry. Peace... Being at the spot where there's no yesterday or tomorrow, the feeling of finding the lost half of my life. Amnesia... Not being able to remember what we did and what you said, getting drunk without alcohol. Desperation... None of the moments we shared are going to be repeated, the memories will always stay special to us just in our minds.
We don't have any witnesses to what we felt or to the cruelty of our destinies. We're two different people who were born in two different points of the world, had beautiful lives and met. We don't know when we are going to see each other again. Moreover, we don't know if we will see each other again.
Happy birthday."
Ne hissettiklerimizin büyüklüğüne, ne de kaderlerimizin acımasızlığına şahitlerimiz var. Dünyanın iki farklı ucunda doğmuş, güzel hayatlar yaşamış ve tesadüfen karşılaşmış iki kişiyiz. Birbirimizi ne zaman tekrar göreceğimizi bilmiyoruz. Daha da acısı, birbirimizi tekrar görebilecek miyiz bilmiyoruz.
Nice mutlu yıllara."
bu da böyle birşey...
...
"Being with you, had it own, unique mood that includes a little bit of everything. Like euphoria... Laughing at everything, everybody, the things that normally make me angry. Peace... Being at the spot where there's no yesterday or tomorrow, the feeling of finding the lost half of my life. Amnesia... Not being able to remember what we did and what you said, getting drunk without alcohol. Desperation... None of the moments we shared are going to be repeated, the memories will always stay special to us just in our minds.
We don't have any witnesses to what we felt or to the cruelty of our destinies. We're two different people who were born in two different points of the world, had beautiful lives and met. We don't know when we are going to see each other again. Moreover, we don't know if we will see each other again.
Happy birthday."
Saturday, December 15, 2012
18 Eylül/18 September
"18 eylül gittikçe yaklaşıyor." demiştin bir zamanlar. Oysa şimdi 18 eylül gittikçe uzaklaşıyor.
Ne garip, zamanın doğrusallığını anılarıma da uyguluyorum. Sanki bir tarih ne kadar yakınsa, o güne ait anılar da o kadar canlı. Biten şeylerin ardından anıların sadece zihnimde kalan görüntüler olduğunu unutuyorum. Yoksa düşününce 19 Eylül ve 15 Aralık arasında bir fark yok. 18 Eylül bitti.
Beraber yaşadığımız anlarda o andan başka hiçbir şey yoktu. Ne dün ne de yarın. Sadece sen, ben ve o an... O anda olmak bana ölümsüzlük hissi verirdi, sanki o an hiç bitmeyecekmiş gibi. O anların üstünden bir ömür geçeceğine inanmazdım.
"18 September is getting closer." you said once upon a time. Now 18 September is getting further and further away. How wierd, I apply the linearity of time to the memories. It's like if a date is close, the memories belong to this day is more alive. I usually forget that after good times, the memories are the photos just in my mind. Otherwise, there's no difference between 19 September and 15 December. 18 September is over.
There was nothing else in the moments we shared. Neither yesterday nor tomorrow... Just you, me and that moment... Being in that moment made me feel immortal, as if it would never end. I couldn't believe that a lifetime is going to pass over those memories.
Ne garip, zamanın doğrusallığını anılarıma da uyguluyorum. Sanki bir tarih ne kadar yakınsa, o güne ait anılar da o kadar canlı. Biten şeylerin ardından anıların sadece zihnimde kalan görüntüler olduğunu unutuyorum. Yoksa düşününce 19 Eylül ve 15 Aralık arasında bir fark yok. 18 Eylül bitti.
Beraber yaşadığımız anlarda o andan başka hiçbir şey yoktu. Ne dün ne de yarın. Sadece sen, ben ve o an... O anda olmak bana ölümsüzlük hissi verirdi, sanki o an hiç bitmeyecekmiş gibi. O anların üstünden bir ömür geçeceğine inanmazdım.
"18 September is getting closer." you said once upon a time. Now 18 September is getting further and further away. How wierd, I apply the linearity of time to the memories. It's like if a date is close, the memories belong to this day is more alive. I usually forget that after good times, the memories are the photos just in my mind. Otherwise, there's no difference between 19 September and 15 December. 18 September is over.
There was nothing else in the moments we shared. Neither yesterday nor tomorrow... Just you, me and that moment... Being in that moment made me feel immortal, as if it would never end. I couldn't believe that a lifetime is going to pass over those memories.
Tuesday, October 23, 2012
Dokunmak/ To touch
Sadece fiziksel değildir dokunma eylemi, insan insanın ruhuna da dokunabilir. Hatta sadece insan değil, şehirler, eşyalar, sözler ve daha niceleri dokunabilir insana. Dokunulmak etkiler insanı, değiştirir. Kimileri dokunmanın ötesine geçer, hayatını değiştirir.
Touching is not something just physical, a person can touch to another's soul also. Moreover, it is not just humans, cities, things, sentences and a lot of other things can touch to a person. Being touched effects a person, changes. And somes go beyond touching, and change your life.
Hayatıma dokunanlardan bir kesit A piece of the things have touched to my life. |
Subscribe to:
Posts (Atom)